AĞIZ KOKUSU TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?
AĞIZ KOKUSU, ağız içi, üst solunum yolları ve üst sindirim sistemi kaynaklı birçok hastalığın sonucunda ortaya çıkan bir tablodur. Ağız kokusunun yüzlerce farklı hastalığın sonucu olmasına rağmen tek ortak noktaları tamamının akut veya kronik enfeksiyona bağlı olmasıdır.
Ağız kokusunda ağız içi sebeplerin başlıcaları diş çürükleri, diş eti enfeksiyonları, ağız içi yaralar, travma, yanık ve tümöral oluşumlardır.
Tonsillit (bademcik iltihapları), faranjit, laranjit, sinüzit, trakeit, bronşit, özefajit, özefagus divertikülleri, Akalazya Hastalığı, özefagotrakeal fistüller ve gastrit de ağız kokusu oluşumu sebeplerinin başlıcalarıdır.
Ağız kokusu sebeplerinin tamamında ilgili bölgenin MİKROBİYAL yapısının geçici veya kalıcı olarak bozulması, patojen işgaline maruz kalması ve o bölgede doku hasarı vardır.
Tüm sindirim sistemi boyunca ve üst solunum yollarında her bir bölge için özelleşmiş, normalde başka yerde yaşamayan, bizim için faydalı olan, sindirim, mikrobik saldırılara karşı savunma, sentez, detoksifikasyon, sinir iletimi, dışkı oluşumu, bağırsak hareketliliği ve hormonal denge oluşumuna katkı vb fonksiyonları olan, çoğunluğu bakteri, maya ve virüslerden oluşan tek hücreli canlılarla birlikte yaşarız. Bunların tamamı FLORA olarak adlandırılır. Binlerce çeşitlilikte olan FLORAMIZ, sayısal olarak trilyonlarla ifade edebileceğimiz büyüklüktedir. FLORA çeşitliliğini oluşturan elemanlar dinamik bir yapıda olup, günde birkaç kez, yaşlananların yerine sürekli olarak yenisi yapılarak sağlıklı bir şekilde döngüsüne devam eder. Ölü veya ömrünü doldurmuş olan flora elemanları doğal yolla ilerleyerek dışkı olarak atılır. Dışkı hacmimizin %60-70’i ölü ve canlı flora atıklarından oluşur. Dengeli ve biyoçeşitliliği yeterli FLORA olmadan sağlıklı, mutlu ve uzun yaşamak mümkün değildir.
FLORA barındırdığımız tüm anatomik alanlarda dışarıdan gelen patojen mikroplara karşı ilk ve en etkin savunma flora elemanları tarafından gerçekleştirilir. Flora biyoçeşitliliği yüksek ve yeterli olan bölgelere patojen mikropların yerleşmesi çok zordur ve olsa bile sınırlı yoğunlukta ve sürede olacaktır.
Ağız içi florası bozuk olan kişilerde sık sık ağız içi yaralar, diş eti kanamaları, diş eti enfeksiyonları, diş çürükleri, ağız kuruluğu, ağrı ve yutma güçlüğü görülür. Bu olguların tamamında patojen mikroorganizmalara bağlı gelişen enfeksiyonlar vardır. Ağız içi florasının tekrar restore edilememesi durumunda ağız içi enfeksiyonlar ve ağız kokusu kronik hal alır. Ağız içi florasının bozulmasındaki en önemli sebepler;
- Beslenme yetersizliği
- Aşırı karbonhidrat tüketimi
- Çok sık ve kontrolsüz antibiyotik kullanımı
- İmmün sistem hastalıkları
- Kemoterapi
- Radyoterapi
- Ağız hijyeninin bozukluğu
- Yanıklar (termal, asit, baz)
- Travmalar
- Ağız içi cerrahiler
- Oral beslenmenin uzun süre durması
- Sigara
- Alkol
- Sık geçirilen ağız içi enfeksiyonlar
Ağız içi florası yukarıda sayılan sebeplerden dolayı bozulur ve bu durum kronik hal alırsa ağız içi enfeksiyonlar ve AĞIZ KOKUSU kaçınılmaz bir sonuçtur.
Sık geçirilen tonsillit, faranjit, laranjit, trakeit, özefajit, sinüzit ve gastrit gibi enfeksiyonlar da ilgili bölgelerin florasının bozulmasından kaynaklanır ve beraberin ağız kokusu sıklıkla eşlik eder.
Gastro Özefajiyal Reflüde (GÖR) ve ALKALEN REFLÜ GASTRİT’te ağız kokusu konusunda ayrıca değerlendirilmesi gereken hastalıklardır. GÖR’de asidik mide içeriğinin yemek borusuna, gırtlağa, hatta ağıza geri tepmesi söz konusudur. Mide asidi reflüsüne bağlı olarak yemek borusu, gırtlak ve ağız içinde kimyasal yanık, floranın bozulması ve patojen mikropların ilgili bölgelerde kolonizasyonuna bağlı olarak AĞIZ KOKUSU oluşur.
Safranın mideye kaçışı sonrası bazik safranın sebep olduğu kimyasal yanığa bağlı olarak gelişen ALKALEN REFLÜ GASTRİT olgularında da çoğunlukla ağız kokusu olur.
Mevcut sebebe yönelik tedavilerle ağız kokusu giderilebilir. GÖR’de ilaç tedavisi, diyet veya cerrahi prosedürler uygulanarak reflü engellenmelidir. Reflü engellendikten sonra ilgili bölge florası kendiliğinden düzelebilir, fakat düzelmeyen olgularda beraberinde FLORA NAKLİ yapılarak tekrar sağlıklı flora tesis edilir.
Alkalen Reflü Gastrit olgularında mide çıkışında bulunan ve midenin kontrollü boşalmasını sağlayan PİLOR adı verilen yapıdaki fonksiyon bozukluğuna bağlı olarak oniki parmak bağırsağı (duodenum) içeriğinin (özellikle SAFRA’nın) mideye kaçışı söz konusudur. Alkalen Reflü Gastritte, endoskopik PİLOR REVİZYONU veya cerrahi girişim ile safra reflüsü engellenir. Reflü engellendikten sonra ağız kokusu halen devam ediyorsa FLORA NAKLİ yapılması gerekir.
Kronikleşmiş gingivit (diş eti ilitihabı), diş çürükleri, tonsillit, faranjit, laranjit, sinüzit, trakeit ve özefajit vakalarında öncelikle sebebe yönelik tedavi yapılmalıdır. Ağız kokusuna sebep olan durum ortadan kaldırıldıktan sonra floradaki hasar kendiliğinden düzelemeyecek durumda ise FLORA NAKLİ yapılmalıdır.
İlgili bölge florası Flora NAKLİ yöntemiyle tekrar tesis edilmeden ağız kokusuna sebep olan faktör ortadan kaldırılamaz.
FLORA NAKLİ, sağlıklı en az bir donörden genel anestezi altında endoskopik ve kolonoskopik olarak 25-45 anatomik bölgenin her biri özel solüsyonlarla lavaj yapılarak yıkanır ve sonrasında aspirasyon yapılarak alınan flora örnekleri bir takım prosedürlerden geçirildikten sonra flora örneği dönörün hangi bölgesinden alındıysa hastanın da eşdeğer bölgesine genel anestezi altında ekim yapılması yöntemidir.
Flora nakli ile ilgili deneyimleri derleyerek prestijli, akademik, Amerikan tıp dergisinde makale olarak yayınladık. İlgili yayınlara aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
AĞIZ KOKUSU kader değildir. Sebebe yönelik tedavi ile tamamen ortadan kaldırılabilir.
Sağlıklı günler dilerim.